Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

DENİZ YÜCEL BASIN TOPLANTISI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, MYK gündemini kamuoyu ile paylaştı.

 Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü

Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

 

Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlanan,

Yüzbinlerce insanın sel olup Anıtkabir’e aktığı,

Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun eşsiz eseri Cumhuriyet’e ne kadar çok şey borçlu olduğumuzu bir kez daha hatırladığımız Cumhuriyet haftasını geride bıraktık.

Bu vesileyle Cumhuriyetimizin 102. Yılında Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve yol arkadaşlarını bir kez daha saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

 

Değerli arkadaşlar;

Cumhuriyet demokrasisiz, demokrasi ise Cumhuriyetsiz olmaz.

Demokrasinin olmadığı yerde, Cumhuriyetin içi boşaltılmış, sakatlanmış, temel nitelikleri yok edilmiş olur.

Demokrasi ise sadece seçim zamanı geldiğinde halkın önüne sandık koymak değildir.

Sandığa yansıyan iradeye saygı duymak, toplumun hiçbir kesimini inancından, etnik kimlik ve kökeninden, siyasi görüşünden ya da yaşam tarzından dolayı ötekileştirmeden, tamamını kucaklamaktır.

Eleştiriye açık olmak, eleştiriye tahammül etmek, farklı sesleri, farklı görüşleri dinlemek, hatta toplumun huzuru ve refahı için bu eleştirilerden ve farklı görüşlerden beslenmek demektir.

Seçimleri kazandığında her türlü hukuksuzluğu yapma hakkını kendinde görmek,

Seçimleri kaybettiğinde ise “Yan yattı, çamura battı” diyerek, milletin iradesini yok sayarak, milletin oylarıyla seçilmiş kişileri Silivri Zindanına gönderip oyun dışına itmek hiç değildir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temelinde demokrasi vardır. Adalet vardır. Hukukun üstünlüğü vardır.

Demokrasiden saparsanız, adaletten saparsanız, bağımsız yargıya müdahale ederseniz işte orada 102 yıllık Cumhuriyetimizin temellerine dinamit koymuş olursunuz.

 

Değerli arkadaşlar;

Cumhuriyet Bayramı, bu milletin en büyük bayramıdır.

Bu ülkenin kurucusu da, ebedi başkomutanı da Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Kendini ya da birilerini Mustafa Kemal Atatürk ile kıyaslamak ya da yarıştırmaksa kimsenin haddine değildir.

Her 29 Ekim’de, Anıtkabir’de trol kalabalıklara attırılan, saygı ve edep sınırlarını zorlayan sloganlarla da, okullara talimatla asılan posterlerle de bu milletin gönlüne giremezsiniz.

Milletin gönlüne girmek kucaklayarak olur,

Demokrasiden, hukuk çizgisinden sapmayarak,

Yoksulluğu, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırarak,

Asgari ücretlinin, emeklinin yüzünü güldürerek, bu ülkenin gençlerinin geleceğe umutla bakmalarını sağlayarak olur.

Posterle, sloganla olmaz…

 

Değerli arkadaşlar;

Bundan 23 sene önce iktidara gelen AKP iktidarı,

Bu ülkeye adalet vaat etti ama her alanda adaletsizlik getirdi.

Kalkınma vaat etti ama yokluk ve yoksulluk getirdi, emekliyi 16 bin liraya, asgari ücretliyi 22 bin liraya mahkûm etti.

“Türkiye’nin başına daha ne gelebilir, bu ülkede daha kötü ne olabilir” sorusuna hangi cevabı verirseniz verin, ucu AKP’ye çıkıyor.

Bu felaketlerden kurtulmanın tek çözümü ise sandıktır…

Her şeye rağmen,

Türkiye’yi AKP’nin karanlığına hapsetmeye çalışanlara inat,

Hukuksuzluğun gölgesinde 86 milyona zulmedenlere inat,

Haksızlıkların ve hukuksuzlukların karşısında dağ gibi durmaya,

Mücadele etmeye,

Doğruyu her platformda her meydanda dile getirmeye devam ediyoruz, edeceğiz…

Değerli arkadaşlar,

Millet iradesi 227 gündür tutuklu…

Ve millet iradesini 227 gündür gasbedenler Sayın Ekrem İmamoğlu ile ilgili iddianameyi hala daha yazamadılar.

19 Mart hukuk darbesinden günümüze kadar hukuk adına,

Adaletin tecelli etmesi noktasında bir milim bile yol alınamadı.

Belediye başkanlarımız haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutsak edildiler.

Halkın iradesine darbe vuruldu, sandıktan çıkan irade yok sayıldı.

CHP’li Belediyelerimizin halka hizmet etmesini engellemek için yargı kolları eliyle adeta bir hukuksuzluk seferberliği ilan edildi.

Kıymetli bürokratlarımızın haksız ve hukuksuzca özgürlükleri gasbedildi.

Ailelerini, evlatlarını, anne babalarını, eşlerini baskı ve korku politikalarıyla sindirilmeye çalışıldı, adeta işkence yapıldı.

Ve adaletsizliğin gölgesinde ömrü tüketilen yol arkadaşlarımıza yapılan muamele, hukuk devletinin değil, hukuksuz iktidarın kanıtı haline geldi.

Biz hep şunu söylüyoruz. Kimse soruşturulmaktan ya da yargılanmaktan muaf değildir.

Birileri hakkında bir iddia varsa elbette bu iddia araştırılmalıdır, soruşturulmalıdır, kamu davası açılmaya yeterli delil varsa kovuşturulmalıdır.

Ancak yasalarımıza göre tutuksuz yargılama asıl, tutuklu yargılama istisnadır.

Hakkında tutuklama koşulları oluşmamış kişilerin, seçilmiş kişilerin, kamu görevi gören, kaçma şüphesi bulunmayan kişilerin şafak operasyonlarıyla gözaltına alınıp tutuklanmaları ise yargısız infazdır, itibar suikastıdır, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirip siyasi iktidarın istekleri doğrultusunda hareket etmesidir.

İddiaları destekleyen somut ve kuvvetli deliller olmadan gizli tanıklarla, etkin pişmanlık adı altında ifade veren iftiracılar üzerinden yürüyen süreçler, hukuki değil siyasidir.

Bu millete bu süreçleri yaşatanlar ise milletimizin vicdanında meşruiyetlerini kaybetmişlerdir.

İlk seçimde de hak ettikleri cevabı milletimizden alacaklardır.

 

Değerli arkadaşlar,

Geciken yargılama, adaletten çok zorbalıktır.

Zorbalığın en güçlü kalkanı ise gizli soruşturmalar, gizli tanıklar ve iftiralardır.

Ancak, AKP’nin talimatlı yargısının bu kalkanları bile,

Sayın Ekrem İmamoğlu’nun iddianamesinin hazırlanmasına yetmedi.

Aylardır beklenen iddianame yazılamadı,

Çünkü iddianame yazacak delil bulunamadı.

Bakın Adem Soytekin isimli bir kişi var. Bu şahıs İBB Soruşturması kapsamında tutuklandı ancak sonradan verdiği ve kamuoyuna “Etkin pişmanlık” ya da “İtirafçı oldu” şeklinde lanse edilen ifadesi sonrasında tahliye edildi.

Yandaş kanallar, yorumcular, bazı AKP’li siyasetçiler “bu adamın söyledikleri yüzde yüz doğru” diyerek kamuoyu oluşturmaya çalıştı.

İBB davasında ortada somut bir delil olmadığını söylediğimizde, “Etkin pişmanlıktan faydalananlar var. Onlar somut delil sunmasa etkin pişmanlıktan yararlanamazlar” deniyordu.

Geçtiğimiz hafta bu şahsın ifadelerinin tutarsız bulunduğu gerekçesiyle, şahsın yeniden tutuklanmasına karar verildi ama onun o tutarsız ifadeleri üzerine tutuklanan suçsuz, günahsız isimler hala cezaevinde…

Ekrem başkanın avukatı, Av. Mehmet Pehlivan bu şahsın ifadeleri nedeniyle tutuklanmıştı…

Hala cezaevinde…

İşte adında adalet olan AKP’nin adalet sistemi, işte AKP’nin yargı düzeni…

Ekrem başkanla ilgili, sözde yolsuzluk iftiraları boşa düşünce casusluk saçmalığını uydurdular.

Çünkü Sayın Ekrem İmamoğlu’nu içi boş yolsuzluk iddialarıyla,

Kumpas dosyalarıyla daha fazla içerde tutamayacaklarını onlar da çok iyi biliyorlar.

Casusluk dedikleri bu kumpas dosyası öyle büyük bir saçmalık ki;

Hüseyin Gün isimli şahıs,

Sayın Ekrem İmamoğlu’nu seçim sonrası makamında ziyaret etti diye,

Sayın Ekrem İmamoğlu’na casusluk suçlaması yönelttiler…

Aynı Hüseyin Gün, 17-25 Aralık sürecinde,

Dönemin AKP Milletvekili Mehmet Sekmen tarafından Emniyete davet ediliyor ve bir sunum yapması isteniyor.

Mehmet Sekmen ise bu iddiayı yalanlamıyor.

Bu Hüseyin Gün isimli şahıs Sayın Ekrem İmamoğlu’nun makamında ziyaret edince Ekrem başkan suçlu oluyor, Emniyeti ziyaret edince suç olmuyor…

İşte AKP’nin adalet anlayışı…

Yolsuzluk kumpası nasıl çöktüyse, casusluk kumpası da öyle çökecek.

Bütün bu kötülük, tek adam seçimlerde Ekrem İmamoğlu’na rakip olmayı göze alamıyor diye yaşanıyor…

Çünkü Ekrem İmamoğlu hiç yenilmedi…

Ama onlar Ekrem İmamoğlu’yla girdikleri her yarışta yenildiler…

2014’de Beylikdüzü’nde yenildiler,

2019’da İstanbul’da 2 kez yenildiler,

2024’de İstanbul’da bir kez daha 1 milyon oy fark yiyerek yenildiler.

Sonra başladı ahmak davası, ihaleye fesat karıştırma davası, Akın Gürlek’i tehdit davası…

Başladı bilirkişiye hakaret davası, diploma davası, yolsuzluk davası, kent uzlaşısı davası…

Şimdi de casusluk davası…

İşte AKP’nin demokrasi anlayışı, işte AKP’nin tarafsız ve bağımsız yargısı…

Bu kötülükleri yapanlara sesleniyorum;

Ne yaparsanız yapın yenileceksiniz…

Sandık geldiğinde bu millete çektirdiğiniz zulüm son bulacak!

Bir sözümüz de Sayın Cumhurbaşkanına…

“İstanbul’un bir fetret devri daha yaşamasına gönlüm razı değil” diyen Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyoruz.

Sizin kibriniz, bu milletin iradesinden büyük değildir.

Kendinize güveniyorsanız getirin sandığı, İstanbul seçimlerini yenileyelim…

İstanbul’un Fetret Devri mi sonra eriyor, AKP’nin Lale Devri mi hep birlikte görelim…

Kendinize güveniyorsanız alın erken seçim kararını, bu millete bu eziyeti, bu zulmü 2 sene daha çektirmeyin. Milletin gönlünden düşmediyseniz zaten güven tazelersiniz.

Ama artık bu millete de, seçilmişlere de zulmetmeyi bırakın…

Milli iradeyi Silivri’de tutsak etmekten vazgeçin…

Bu milletin seçme hakkını da, bu milletin evlatlarının seçilme hakkını da, sandığı da ellerinden alamazsınız, alamayacaksınız.

 

Değerli arkadaşlar,

İktidarın zulmünden,

AKP’nin bitmek tükenmek bilmeyen kumpas davalarından nasibini alanlardan biri de ne yazık ki muhalif medyamız oldu…

Hukuk dışı yöntemlerle kurgulanan casusluk operasyonunu Merdan Yanardağ’a dayandırdılar.

Yetmedi bir de TELE1’e kayyım atayacak kadar da ileri gittiler.

Tele 1 Merdan Yanardağa ait değil, oğluna ait.

Merdan Yanardağ hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı yok!

Babanın işlediği iddia edilen, henüz kanıtlanmamış, yargılaması bile yapılmamış deli saçması bir iddia nedeniyle kanal nasıl kayyım atanır?

Nerede suçların ve cezaların şahsiliği prensibi?

Nerede masumiyet karinesi?

 

Değerli arkadaşlar,

Devlet basın yayın kuruluşlarına el koyamaz, devlet eliyle basın susturulamaz…

Basın özgürlüğü Anayasa’nın 28 maddesiyle anayasal güvence altındadır.

Basın özgürlüğü, anayasal güvence altında olmasına rağmen, bu tarz uygulamalar nedeniyle Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içerisinden 159’uncu sıradayız.

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün yayınladığı “Dünya Basın Özgürlüğü Düşmanları” listesinde Sayın Erdoğan Dünya Basın Özgürlüğü Düşmanları listesinde yer aldı.

Gerekçe “yargının gazetecilik haklarını kısıtlamak için araçsallaştırılması”.

Bu utancın mimarı da 23 yıllık AKP iktidarı ve Erdoğan’dır.

 

Basın organlarımıza baskı ve sansür uygulamaları, AKP Türkiye’sinde ne yazık ki artık rutin haline geldi.

AKP’nin hukuksuz uygulamalarından yalnızca biri olan kayyımın ilk işi ise TELE1’in haber bültenini susturmak oldu,

Hukuksuz kayyım, TELE1’in yayın akışına dahi müdahale etti.

Özgür basın üzerinde uygulanmak istenen her türlü sansüre, baskıya ve karanlığa karşı yıllarca direnen TELE1 emekçileri,

Bugüne kadar yapmış oldukları yayıncılık dışında bir yayın anlayışını kabul etmedikleri için istifa kararı aldılar.

İstifa ederken, bunun bir geri çekilme değil, aksine bir direniş olduğunu açıkça ifade ettiler.

TELE1 emekçilerinin yanındayız ve direnişlerine var gücümüzde destek olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.

Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, hukuk güvenliğinin ve demokrasinin teminatıdır.

Kimse umutsuzluğa kapılmasın.

Bu mücadelenin kazananı biz olacağız.

 

Değerli arkadaşlar,

Bu ülkede yaşamak zor ama ölmek kolay…

Alınmayan önlemler, denetimsizlik, ucu kendine dokununca hesap sormayan yönetim anlayışı bugün ülkeyi çok umutsuz bir noktaya taşımış durumda…

2025 yılının başında Bolu Kartalkaya’da göz göre göre meydana gelen facia ile ilgili yapılan yargılamada karar açıklandı.

36’sı çocuk 78 vatandaşımızın feci şekilde can verdiği,

137 vatandaşımızın yaralandığı dünyanın en büyük yangın facialarından biri olan Grand Kartal Otel faciasında,

Otel sahibi dahil 11 kişi hakkında hiçbir indirim uygulanmadan verilen müebbet hapis cezası elbette örnek bir karar olarak tarihe geçti….

Hiçbir ceza elbette ki yakınlarını kaybedenlerin yüreklerindeki yangını söndürmez…

Ancak böyle acı olayların bir daha yaşanmaması için emsal teşkil edecek nitelikte bir kararın verilmesini çok önemli buluyoruz.

Diğer yandan Bolu Kartalkaya faciasının hesabının tam olarak sorulduğunu söylemek de mümkün değil.

Turizm Bakanlığının koruduğu ve yargılama izni vermediği Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı başta olmak üzere, olayda sorumluluğu bulunan bakanlık yetkililerinin bu ülkede elini kolunu sallayarak gezmesini kabul etmiyoruz….

Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un hala o koltukta oturmasını kabul etmiyoruz.

Haklarında bakanlık tarafından soruşturma izni verilmeyen ve fakat yapılan itiraz üzerine Danıştay 1. Dairesi kararıyla soruşturma izni verilen, bakanlık çalışanları Genel müdürler, genel müdür yardımcıları ve baş kontrolörler hakkında bu güne kadar herhangi bir adli işlem yapılmadı. Bunu da kabul etmiyoruz.

Tüm sorumlular yargılanıp, hak ettikleri cezayı alıncaya kadar Bolu Kartalkaya faciasında “adalet tecelli etti” demek mümkün değildir.

 

Değerli arkadaşlar;

Yürekleri yakan bir başka olay da Kocaeli Gebze’de yaşandı.

6 gün önce sabah saatlerinde aniden çöken bina 4 vatandaşımıza mezar oldu.

Bölgede 16 bina, 27 işyeri, 72 bağımsız daire boşaltıldı.

Herkes bilir ki yıllar süren ve asla bitirilemeyen metro hattı çalışmaları bir AKP klasiğidir.

Ancak AKP’nin sorumsuz tavrı, bu kez can kayıplarına neden oldu.

Gebze-Darıca metro projesi çalışmalarının, binaların alt yapılarına zarar vermesi sonucu yaşanan bu olay, AKP’nin insan hayatına verdiği önemin, daha doğrusu vermediği önemin bir kanıtıdır.

Binanın yapı ruhsatı mevcut, herhangi bir yapısal problemi dahi yok.

Makine Mühendisleri Odası, Temmuz 2024’te metro inşaatı ile ilgili “Bölgedeki binalara hasar zarar verecek” uyarısında bulunmuş.

Yıkılan bina sakinlerinden biri metro inşaatını CİMER‘e şikayet etmiş.

Bir binanın metro çalışmaları yüzünden altının oyulup, obruk oluşturarak deforme edilmesi cinayet değil de nedir?

Depreme dayanıklı bina yapmayan siz, sağlam binaya hasar veren deforme eden yine siz…

AKP’nin beceriksiz yönetim şekli, insanların yaşam hakkını elinden alıyor.

Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu’ndan ise çıt çıkmıyor.

Türkiye’yi ucuz ölümler ülkesi haline getiren AKP’nin bakanları, yaşanan can kayıplarına rağmen bu vahim olayda da koltuklarında oturmaya devam ediyor.

 

Değerli arkadaşlar,

Taraftarlar, hakemler, futbolcular, kulüp yöneticileri bir haftadır Türk futbolunun üzerine düşen kara lekeyi konuşuyor.

Üstelik Erdoğan da konuşuyor bu konuda..

Ama sanırsınız kendisi iktidar partisinin lideri değil parkta arkadaşıyla sohbet eden bir kişi…

“Son dönemde bir hakemler olayı ortaya çıktı” diyor.

 

Sanki bir yerlerden duymuş, sanki başka bir ülkede yaşanmış da beyefendi nasihat ediyor, akıl veriyor…

“Devlet, eli kolu bağlı olarak takip edemez, ne gerekiyorsa yapması lazım” diyor.

Çok merak ediyoruz ülkeyi yöneten kim acaba…

Onlara göre hiçbir sorun AKP’den kaynaklanmıyor.

Hep başkaları suçlu…

Onlar gözlemci, onlar seyirci, onlar misafir…

Uluslararası alanda Türkiye’yi zor durumda bırakacak, futbola güveni sarsacak, Türk sporunun itibarını alt üst eden bir skandal karşısında bu cılız tepki, bu vurdumduymazlık… Pes diyoruz.

Türk futboluna sürülen bu leke derhal temizlenmelidir.

Merkez Hakem Kurulu Başkanının istifa etmeyi düşünmemesi, kamuoyu önüne çıkıp detaylı bir açıklama yapmaya bile gerek duymaması çok düşündürücü…

Üstelik Ferhat Gündoğdu’nun bir dönem bahis hesabının bulunduğu iddiaları konuşulurken…

 

Değerli arkadaşlar,

Demokrasiyle bağdaşmayan hukuksuz uygulamalar,

Ağır insan hakları ihlalleri,

Ekonomi politikalarında ciddi hatalar,

Yargıda, bürokraside, iş dünyasında siyasi baskılar,

Sansürcü, yasakçı, müdahaleci anlayış…

Sonuç; batık bir ekonomi…

Tutturulamayan hedefler…

Ve başarısızlık itirafı…

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Enflasyonda yüzde 25-29 bandını yakalamamız zor” diyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz “Enflasyon genel olarak aşağı inmeye devam edecek” diye açıklama yapıyor.

Erdoğan hala tek basamaklı enflasyon masalı anlatmaya devam ediyor.

İktidar, hep bir ağızdan anlattığı masalları

Şeffaflığına ve açıkladığı verilerine inanılmayan TÜİK ile desteklemeye çalışıyor.

Oysa bakın ENAG da enflasyon rakamlarını açıkladı bugün…

Buna göre yıllık enflasyon %60, aylık ise %3.74..

TÜİK ile ENAG rakamları arasında uçurum var.

Yıl sonuna yaklaştığımız bu aylarda TÜİK’in enflasyonu düşük gösterme çabasına çok aşinayız.

İstediğiniz kadar rakamlara müdahale edin ve enflasyonu düşük açıklayın…

Açlık sınırı 28 bini, yoksulluk sınırı 92 bini geçti…

Hayat pahalılığı günden güne artıyor…

Halkın alım gücü düşüyor…

Ekonomide iktidarın uçan hedefleri değil halkın yaşadığı gerçekler belirleyicidir.

Kaldı ki iktidar kendi enflasyon hedeflerini de sürekli revize etmektedir.

Ancak buna rağmen halkın gerçeklerine yaklaşan bir ekonomi yönetimi olmadığı ortadadır.

AKP, bu ülkedeki kaynakları, zenginliği paylaşmak değil,

Halkı yoksulluğa alıştırmak üzerine kurulu bir ekonomi programı uygulamaktadır.

Bu anlayışı TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşmelerine başlanan 2026 yılı Bütçe Teklifi’nde de görüyoruz.

Bir ülkede kişi başına düşen milli gelir artarken;

Vatandaşın geçim derdi katlanır mı?

Ekonominin bel kemiği olan sektörler tek tek çöker mi?

İşsizlik artıp, halk fakirleşir mi?

Emekliler ikinci iş peşinde koşar mı?

Asgari ücretli, emekçi, memur hepsi ama hepsi yarın ne olacağını bilmeden “tedirginlik” içinde mi yaşar?

Bütçe teklifleri rakamlardan ibaret olan kanun metinleri değildir.

İktidarların yönetme tercihlerini ortaya koyar…

Demokrasiden, hukuktan, özgürlüklerden, sosyal devletten uzaklaşan bir iktidarın kusurlarını kapatma telaşı içinde yaptığı bütçe, halkın bütçesi değildir.

Herkes müsterih olsun çok yakında bu ülkede, CHP iktidarında halkın bütçesi yapılacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.